Gündem

CHP TBMM grup toplantısı... Özgür Özel: "Ulusal Egemenlik Parkı'nı özgürlük parkı yapacağız"

Loading...

Abone Ol

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin grup toplantısında CHP'nin 24 saat süren Anıt Park’ta yapılan Eğitim Maratonu'nu hatırlatarak; "Eğitim Maratonu, Meclis'in yanındaki Ulusal Egemenlik Parkı'nda yapılacaktı. Ama kapattılar çeşitli bahanelerle... Bu çok isteyip de özgürlük alanını açamayan Yerlikaya'ya ve özgürlük kürsüsünün isim sahibi Meclis Başkanımıza şu söylemek isteriz; Çankaya Belediyesi önümüzdeki toplantılarında gerek teknik çalışmalar tamamlanınca o parkı özgürlük parkı olmak ve Meclis'e sesini duyurmak isteyenlerin duyurabilmesi şartıyla Meclis sınırlarına dahil edeceğiz" dedi.

Konuşmasına grup toplantısının yarım saat gecikme nedenini anlatarak aşlayan Özel şöyle devam etti:

"Yaklaşık yarım saat sizi beklettik. Bunun önemli bir gerekçesi var. Biraz önce İstanbul'da bir tören tamamlandı. O törene 2024 yılında bu sene yapılacak olan olimpiyatlar için 2024 Paris Olimpiyatları için. Ülkemizi olimpiyatlarda temsil edecek 102 sporcumuz İstanbul'dan uğurlanıyordu. o törenin tüm televizyonlarda eksiksiz yayınlanabilmesi için grup toplantımızı o törenin bitişine erteledik. Çünkü istedik ki orada milli formayı taşıyacak, kazanacakları madalyalarla hepimizi gururlandıracak, ay yıldızlı al bayrağı göklere çektirecek, İstiklal Marşımızı okuyacak çok kıymetli kafilemizi hep birlikte uğurlayalım, televizyonların bazılarında CHP2nin genel başkanı bazılarında milli sporcularımız olmasın. Ben hepiniz adına, CHP ailesi adına kafilemize başarılar diliyorum, en iyi sonuçlarla yurda dönmelerini bekliyorum.

"DEM Parti'ye de bir kez daha CHP olarak başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz"

Biraz önce üzücü bir haber aldık. Dem Parti'nin Sayın Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan'ın annesi İpek anne Hakk’ın rahmetine kavuştu. Bakırhan ailesine Allah'tan rahmet diliyorum. DEM Parti'ye de bir kez daha CHP olarak başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz.

"Erzurum Kongresi'ne katılan herkesi ve Mili mücadelenin bütün kahramanlarını rahmetle ve minnetle anıyorum"

Bugün ulusal kurtuluş mücadelemizin dönüm noktalarından olan Erzurum Kongresi'nin 105. yıl dönümü. Trabzon'dan, Erzurum'dan, Sivas'tan, Bitlis'ten, Van'dan gelen delegelerle toplanan ve Mustafa Kemal Atatürk'ün kongre başkanlığını yaptığı Erzurum Kongresi manda ve himayeyi reddetmişti. 9. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir'in Mustafa Kemal'in yanında durduğu ve Milli mücadelenin seyrini değiştiren bir kongreydi bu. Ve Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür parçalanamaz diyen Mustafa Kemal Atatürk ve kongre üyeleri o kongredeki kararlılıkla önce kurtuluşu gerçekleştirdiler sonra kuruluşu. Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk o kongreye katılan herkesi ve Mili mücadelenin bütün kahramanlarını rahmetle ve minnetle anıyorum. 

"Hatay'ın anavatana katılışının 85. yıl dönümü"

Bugün aynı zaman da Mustafa Kemal Atatürk'ün 'benim şahsi meselem' dediği Hatay'ın ana vatana katılışının 85. yıl dönümü. 1918'den 1939'a kadar 21 yıllık bir mücadelenin sonunda Hatay 23 Temmuz günü Antakya'daki Fransız bayrağını indirerek Türk bayrağını kaldırdı. Bunun için o gün Hatay millet meclisinde oy kullanan ve Hatay'ı misakı milli sınırları içine katan ve bugünkü sınırlarımızın şekillenmesinin kararını alan o günkü tüm Hatay milletvekillerini rahmetle anıyoruz.

"Konu Türkiye'nin ve dostlarının çıkarıysa tek yumruğuz, tek yumruk olmaya devam edeceğiz"

Geçtiğimiz hafta geniş bir heyetle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ndeydik... Ve bir kez daha CHP olarak 50 yıl sonra Kıbrıs Türkü'nün, Kıbrıs davasının yanındayız. Giderken yanımızda 174 Kıbrıs Gazisi de vardı. Aslında 1974 gaziyi götürmek istedik. Öyle bir başvuru vardı CHP'ye ama ne otel ne uçak izin vermedi. 74 de olmasın 174 olsun hiç olmazsa dedik. Resmi törenlerde gözyaşlarıyla resmi geçitten geçtiler. Hepimiz çok duygulandık. Bir gün öncesinde Cumhurbaşkanını, Meclis Başkanını, Başbakanı, Dışişleri Bakanını, tüm siyasi partilerini Kıbrıs'ta ziyaret ettik... Bir kez daha CHP grubundan Kıbrıs'ı selamlıyoruz.

İktidarıyla muhalefetiyle 1974 Barış Harekatı çok önemli izler taşır bu parlamento çatısı altında. 15'inde Makarios'u indiren darbe gerçekleşmiştir. Kıbrıs'taki mezalim iyice tırmanmakta ve darbeciler zaten sürülmekte olan mezalime yeni bir hedef koyup orada Kıbrıs Helen Cumhuriyeti ilan etmektedirler. Buna karşılık bütün Türkiye ne yapacağız deyince 18 Temmuz günü, tutanakları açın çünkü tutanaklar artık gizli oturum değil, 10 yıl geçti açıldı, koalisyon hükümeti bu parlamentoyu gizli oturuma çağırmıştır. Başbakan dışarıdadır, Başbakan Yardımcısı Erbakan 18 Temmuz'da 'olanların farkındayız. Hükümete güvenin, bize güvenin, gereği yapılacak' diyerek parlamentoya o günkü bilgiler ışığında en kestirme, en doğru, en net bilgilendirmeyi yapmıştır. Kapıdan çıkınca hiç kimse başka bir şey konuşmamıştır. 20 Temmuz günü Ayşe tatile çıkıp, Kıbrıs'taki çocuklar paraşütleri görüp ‘bizimkiler’ dediğinde, bizimkiler yere inmeden Meclise çağrı yapılmıştır. Ve Meclis bu sefer Başbakan Bülent Ecevit tarafından en ayrıntılı biçimde ne oldu, hangi görüşmeleri yaptık, niçin sonuç alamadık, ne yapıyoruz, hedefimiz ne, nerede duracağız bunu anlatmıştır. Kapının dışına çıkınca Süleyman Demirel'e mikrofon tutulmuş, 'Türkiye Cumhuriyeti Devleti olması gerekeni yapmıştır. İktidarıyla muhalefetiyle birkaç kalp gibi Kıbrıs için atıyoruz. Hükümetin arkasındayız' demiştir. Milli meseleler, iktidarıyla muhalefetiyle ülkenin çıkarını birlikte sahiplenmeyi, birinin eksik bıraktığını öbürünün tamamlamasını gerektirir. 74'ten alacak çok dersimiz, yürüyecek çok yolumuz, bu Meclis iradesine en yüksek saygıyı göstermek, en doğru bilgilendirmeyi yapmak, muhalefeti iktidar milletvekillerinden ayırmadan bilgilendirmek, muhalefet olarak da ulusal çıkarlar söz konusu olduğunda kavgayı tartışmayı bir yere bırakıp tek yumruk olabilmek lazımdır. Biz konu Kıbrıs ise, Filistin ise, konu Türkiye'nin ve dostlarının çıkarıysa tek yumruğuz, tek yumruk olmaya devam edeceğiz.

"Yaz boyunca o Eğitim Maratonu'ndan çıkan 21 öneri 21 farklı şehirde konuşulacak"

Geçtiğimiz haftanın yoğun gündemi içinde Gölge Milli Eğitim Bakanımız Sayın Suat Özçağdaş, gölge bakan yardımcılarımızın ve onların temas ettiği gönüllü çok sayıda eğitimcinin, eğitim emekçisinin katkılarıyla Anıt Park'ta 24 saat süren bir Eğitim Maratonu gerçekleştirdik. Bu Eğitim Maratonu’na tam 92 konuşmacı, -ilk konuşmayı benden istediler, maraton ilk 100 metresini ben koştum, sonra Sayın Özçağdaş'a devrettim- 92 konuşmacı sabah 10'dan öbür saat 10'a kadar ara vermeden, 21 ana başlıkta 100 alt başlıkta Türkiye'de eğitimi konuştular. ÖMK'yı konuştular... Sadece eleştirmediler. Kitabı yapılacak, belgeseli yapılacak ama şöyle bir baktığınızda yüzde 20 eleştiri ise yüzde 80 öneri sundular... Ben o maratona katkı sağlayan tüm akademisyenlere, eğitim alanında örgütlü sendikaların sayın genel başkanlarına, eğitim emeklilerine, milletvekillerimize, genel başkan yardımcılarımıza, bakanlarımıza katkı sağlayan herkese yürekten teşekkür ediyorum. Yaz boyunca o toplantıdan çıkan 21 öneri, 21 farklı şekilde aynı eğitim maratonu mantığıyla elbette tüm gün değil ama Türkiye coğrafyasındaki kilit 21 şehirde yaz boyunca konuşulacak, Meclis açılıncaya kadar konuşulacak, Türkiye'nin en önemli sorunu milli eğitim sorununu iktidar olup çözeceğimiz güne kadar gündemde tutmaya, eleştiri ve önerilerimizi dile getirmeye devam edeceğiz.

"Ulusal Egemenlik Parkı'nı Meclis'e sesini duyurmak isteyenlerin duyurabilmesi şartıyla Meclis sınırlarına dahil edeceğiz"

Burada biz müjde, bir açık çağrı Sayın Meclis Başkanı'na Kıbrıs'ta anlattım. Aslında bu Eğitim Maratonu hemen Meclis'in yanındaki Ulusal Egemenlik Parkı'nda yapılacaktı. Aslında Süleyman Soylu zamanında iki kişi parka girse üzerlerine su sıkıyordu, gaz atıyordu. Son dönemde Sayın Yerlikaya basın açıklama izin veriyordu. Ama bu maraton gelince kapattılar çeşitli bahanelerle.  Biz oraya ulaşamadık. Kendisiyle yapıcı görüşmeler yaptık, olmadı. Sorunun düğümlendiği yeri söylediler. Dediler ki; burası gösteri ve toplantı yapmaya, yürüyüş yapmaya uygun görülen alanlardan değil. O yüzden polisin kontrolünde ve izin veremeyiz. Sorun çözülsün diye temas halinde olduğumuz Sayın Kurtulmuş da arkadaşlarımız gidip anlatınca 'Aman ne güzel. Keşke bu Milli Egemenlik Parkı böyle bir özgürlük kürsüsü olsa. Meclis'e sesini duyurmak isteyen gelip burada konuşsa. Sabit  bir kürsü olsa' demiş. Biz sabit kürsüyü koymaya kalkıyoruz. Soylu deviriyordu. Sayın Yerlikaya da etrafını çeviriyor. Öyle olunca baktık Meclis Başkanı özgürlük kürsüsünden yana Çankaya Belediye Başkanımızla konuştuk çalışıyor. Şöyle bir şey yapacağız; bu çok isteyip de özgürlük alanını açamayan Yerlikaya'ya ve özgürlük kürsüsünün isim sahibi Meclis Başkanımıza şu söylemek isteriz; Çankaya Belediyesi önümüzdeki toplantılarında gerek teknik çalışmalar tamamlanınca o parkı özgürlük parkı olmak ve Meclis'e sesini duyurmak isteyenlerin duyurabilmesi şartıyla Meclis sınırlarına dahil edeceğiz. Sayın Yerlikaya üzülmeyecek ‘yetki böyle olunca yapamam’ diye zaten yetkisinden çıkacak. Meclis Başkanımız üzülmeyecek ‘Yetki bende olsa yaptırmam mı ama Yerlikaya yaptıramıyor’ demeyecek. Biz parkı Çankaya Belediyesi kararıyla, belediye meclis üyelerimiz uygun görürse ki AK Partili dört belediye meclis üyemizin de karara iştirak edeceğine hiç şüphem yok, Meclise dahil edeceğiz. Oradaki özgürlük kürsüsünden Türkiye'de bu Meclis’e sesini duyurmak isteyen kim varsa oradan söyleyecek. Bir iki yıl AK Parti'ye seslenecekler ondan sonra özgürce CHP iktidarına seslenecekler. 

"Sahiplenmiyorsa öldürelim, ötenazi yapalım demek cinayettir, katliamdır, vicdansızlığın dik alasıdır"

Gelelim haftanın en yakıcı konularından bir tanesine. Sokak hayvanlarıyla ilgili düzenleme uzun süredir Türkiye'nin gündeminde. CHP olarak bu konuya en net yaklaşan, tutumunu en net ifade eden partiyiz. Sorunu doğru tespit edelim diyoruz. Sorun yoktur diyenlerden değiliz. Sorun var kaldırmak için çare ölüm diyenlerin karşısındayız. Çareyi cinayette görenlerin karşısındayız. Türkiye'de bir sokak hayvanları sorunu var mı? Evet var. Bu sorun maalesef daha önce de söyledim sınıfsal bir soruna evrilmek gibi de bir toplumsal riski, fay hattını işaret ediyor. Eğer çocuğunuz okula servisle gidiyorsa, sitenizin bahçesinden onu arabanıza bindirip götürüyorsanız, işinize kendi aracınızla gidebiliyorsanız sizin açınızdan belki de sokak hayvanları sorunu yoktur. Ama bir yoksul mahalledeyseniz, çocuk sabah okula yürüyerek, koşarak kendi gitmek zorundaysa, bir tekstil atölyesinin servisine yetişmek için metrelerce ana yola inmek zorundaysanız, evinizin biraz uzağındaki iş yerine yürüyerek gitmek durumundaysanız bir sokak hayvanları sorunu vardır. Bu soruna yok demek sorunun iki tarafına da yani tehdit altında olanlara da sokaktaki hayvanlara da en büyük kötülüktür. Ama bu sorunu görüp çözmek için toplayalım bir ay sonunda da sahiplenmiyorsa öldürelim. Ötenazi yapalım. Sahiplenmeyi imha edelim demek cinayettir, katliamdır, vicdansızlığın dik alasıdır. Hayvanseverlere, hayvan dostlarına, her yaştan ailesi hangi görüşte olursa olsun küçücük evlatlarımıza, her siyasi görüşten gençlere bu konuda gösterdikleri duyarlılık için başta grubum olmak üzere buna itiraz eden herkese bugün komisyonda hiç değilse ötanazi kelimesinin çıkarılmasını sağladıkları için hepinize öncelikle yürekten teşekkür ediyorum.

"Sorun çözülmemiştir. Sorun fiilen katliamlar devam etmektedir"

Ancak sorun çözülmemiştir. Sorun fiilen katliamlar devam etmektedir. Ve çok daha riskli bir noktaya evrilebilir. O da şudur; kanun belediyeye bu konuda görev vermektedir ama para vermemektedir. Aksine belediyelere yolladıkları çeşitli tasarruf genelgeleriyle zaten belediyelerin ellerini, kollarını bağlamakta, belediyelerin barınak yapma süresini 2024'ten 2028'e ertelemekte, ayrıca belediyelerin yurt dışından buldukları 10 yıl sonra geri ödenecek paralara bile Cumhurbaşkanlığı ve Mehmet Şimşek tarafından imza atılmayıp belediyeler her yönden sıkıştırılmaya çalışılmakta. Diğer yandan da çok zor bir görev belediyelere verilip yapmayan hakkında cezai işlemler, Türk Ceza Kanunu'na göre işlemler, para cezaları gibi tehditler ortaya konmaktadır... Sorunun çözülmesi için belediyelerin, bütün belediyelerin en çok yapan yine bizimkiler ama bütün belediyelerin yeteri kadar barınak yapması, yeteri kadar personel alması, yeteri kadar araç alması, kısırlaştırma yapması, dijital alan başta olmak üzere etkin sahiplendirme kampanyaları yapması, onun lojistiğini planlaması lazım. Ve para yok. İller Bankası kesintileri yapıyor. AK Partili belediyelerden belediyeleri borçla devraldık.

"AKP ve MHP samimi olsalar bu kanun teklifine kendi altlarında imzası olan hayvan hakları fonunu da koyarlar"

2019 yılında hayvan haklarının korunmasıyla ilgili komisyon kurduk. Komisyonda vardınız, Komisyonda öneriler yapıldı, altına imzayı attınız AK Parti ve MHP'liler olarak. Dediler ki 'hayvan hakları meselesi önemlidir, çaresi bellidir, bunun için bir hayvan hakları fonu kurulmalıdır. Bu olmadan olmaz' dediler. Fonun parayı nereden bulacağını da tarif ettiler. Alt yarışlarından, şans oyunlarından, Milli Piyango’dan, Spor Toto'dan, alınan vergilerin küçük bir kısmı kesilmek suretiyle bu yarışlardan, bu şans oyunlarından o vergiler kadar, o vergiler benzeri kesintiler yapılmak suretiyle. Yetmez, yerel yönetimler için alınan ve genelde alınan vergilerden çok küçük oranlar aktarılırsa devasa bir bütçe oluşuyor. Her şeye yeter. AK Parti ve MHP samimi olsalar bu kanun teklifine kendi altlarında imzası olan hayvan hakları fonunu da koyarlar. Niye koymuyorlar?"

“Hayat pahalılığı diye bir şey var. Bugün yine, ‘Temmuz ayında mevsimsel sebeplerle enflasyon yine çıktı ama dezenflasyon yakında.’ Her ay aynı hikaye. O yüzden en kötüsü geride kaldı değil, en kötü günlerdeyiz. Ben, ‘En kötü günlerdeyiz’ deyince MHP’nin Sayın Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ‘Tarihin en ağır ekonomik krizi demek, deli saçmasıdır’ demiş. Sadece şunu diyeceğim: MHP’ye, AK Parti'ye oy verenler, Cumhur İttifakı'na oy vermiş olanlar; eğer tarihin en ağır şartlarını yaşamıyorsanız, bakkalda markette, manavda, kasapta, pazarda, alışveriş yaparken keyfiniz yerindeyse Devlet Bey’e hak verin, Cumhur İttifakı'na oy verin. Ama kasabın önünden geçerken zorlanıyorsanız, bu AK Parti'nin geldiği günden bugüne her ay beş çeyrek altın kaybediyorsanız ve Devlet Bey’in dediklerini mutfağınızda, cüzdanınızda görmüyorsanız o zaman sizin yerinize sözde milliyetçilerin yeri değil; bu milletin derdiyle dertlenen Türkiye İttifakı’nın içidir. Buyurun, sizi bekliyoruz.

“Kendine ait bir fikri olmayan, tek fikri AK Parti'nin fikrini desteklemek olan bir grupla karşı karşıyayız”

Tabii çok hakaretler var içinde. Ama konuşmanın devamını okuyunca cevap vermekten vazgeçtim. Konuşmasında, çok sevdiğini söylediği köpeklerden bahsediyor. MHP’lilerin nasıl hayvansever olduğundan bahsediyor. Artık herkesin köpeklere karşı ne yaptığını, MHP milletvekillerine bakınca göreceğini söylüyor. Ben bakıyorum komisyonda. AK Parti söylüyor, MHP oyluyor. Öyle bir haldeler ki AK Parti ‘ötanazi, katliam’ diyor, onu savunuyorlar. ‘Geri çektim’ diyor, onu da savunuyorlar. Kendine ait bir fikri olmayan, tek fikri AK Parti'nin fikrini desteklemek olan bir grupla karşı karşıyayız. Çok sevdiğini söylediği köpeklere, komisyonda ne yaptıklarını görünce benim için sevgi dolu hiçbir cümle okumadım, çok memnunum. Ben MHP'lilerin sevdiği gibi olmaktan ve başlarına bunlar gelmektense onların sevmediği, ağır sözler söylediği biri olmayı tercih ederim.

“Devlet Bey, siz bir vicdanınızla hesaplaşın”

Devlet Bey’e bir tek şey söylemek isterim;  ikisi, hani bütün örgütün yaka silktiği ikisi yazıyor, çiziyor, saldırıyor. Ben, MHP’yi o ikisini, o ikisinden başka savunanının olmamasından, herkesin yaka silktiği o ikisininin partideki pozisyonundan da sizin zorluklarınızın da farkındayım. Ben nereye gitsem, kimle konuşsam sorunun ne olduğunu, nereden kaynaklandığını biliyorlar. Şimdi o ikisi, 154 kişilik bir isim listesi yapmış. Mahkemeye yollamış, geri atmış mahkeme. Şimdi bizimle hesaplaşacakmış. Onlara demiyorum ama gerçekten bunların yazdığı yazıyı alıp okudunuz ya Sayın Bahçeli, bir hesaplaşma olacaksa -154’ümüzle istedikleri gibi hesaplaşsınlar- siz bir vicdanınızla hesaplaşın.

“Gün gelecek vicdanı rahat olmayanlar, o ikisinden hesap soracak, göreceksiniz”

Sizin onayınızla, atamanızla Ülkü Ocakları Genel Başkanı olmuş, Ankara'nın ortasında vurulmuş, vurulduğu andan itibaren MHP'nin içindeki o ikisinin yaydığı haberle bir kişi tweet atmamış. Bir kişi cenazesine gitmemiş. Bir kişi taziye vermemiş. Bir kişi adını anmamış. O ikisinden biri, azmettiriciyle mesajlaşmış durmuş. Mahkemede görüyoruz. Mesajın içeriğini günü gelince bütün Türkiye öğrenecek ama onun bilenlerin, görenlerin resmi kanaldan onu bir şekilde iddianameye sokması lazım. Ona direniyorlar. Ondan sonra tutuyorlar, Sinan Ateş’in yerde bıraktıkları naaşına sahip çıkan 154 kişiyi fişliyorlar, hedef gösteriyorlar, ‘hesaplaşacağız’ diyorlar. Bizim vicdanımız, gönlümüz rahat. Eğer yastığa başını koyup da ‘Vicdanım rahat. Ben bu ikisi yüzünden bu partinin lekelenmesinden şikayetçi değilim. Öyle bir endişem yok’ diyen varsa rahat uyusun ama gün gelecek vicdanı rahat olmayanlar, o ikisinden hesap soracak, göreceksiniz.

“TÜİK’E bu hilebazlığı yaptıranlar, bunun hesabını er ya da geç verecekler”

Devlet Bey, ‘Hayat pahalılığı yok, yoksulluğu söylemek ihanettir’ diyedursun. Açıkladığı enflasyon oranlarıyla, işçinin emeklinin maaşını belirleyen TÜİK’in geçen hafta açıkladığı rakamlardan sonra Genel Başkan Yardımcımız Gamze Taşcıer, TÜİK hakkında Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 257’nci maddesi uyarınca suç duyurusunda bulundu. TÜİK yöneticilerinin görevi kötüye kullandığı, bilgileri eksik ve yanıltıcı şekilde sundukları ve kamuoyunu doğru bilgilendirmemekle birlikte verilecek maaş zamlarına olumsuz yönde etki ettikleri için suç duyurusunda bulunduk. Büyükşehirlerde kira 20 bin liraya dayanmışken kirayı 5 bin 800 lira sayan TÜİK, yıllık enflasyonu da yüzde 71 olarak açıklamış. TÜİK'in işi binadan çıkıp sokaktaki enflasyonu ölçmek ya ya biz de binaya girip binadaki enflasyonu ölçtük. TÜİK’in yemekhanesinde bir yıl önce dört çeşit sıcak yemek 35 liraya satılıyor, bugün aynı yemek 170 lira. TÜİK'in yemekhane enflasyonu yüzde 385. TÜİK’in sokaktaki enflasyonun yüzde 71. Şimdi TÜİK çalışanlarına şunu söylemek lazım; her gün yemeğinizi alırken geçen seneki yemek fiyatıyla bunu, bir sonraki zamdan sonra da sizin maaşınıza yapılan zammı karşılaştırın. TÜİK, kendi vicdanını kendi damarlarından ölçsün. Hiçbirisinin suçu, günahı yok. Ama bu kuruma, bu hilebazlığı yaptıranlar, bu kuruma bu yanlışı yaptıranlar, bunun hesabını er ya da geç verecekler.

“Adamlarda dağ da yok kar da yok. Mehmet Şimşek'in en iyi bildiği Londra'dan bildiriyoruz”

Mehmet Şimşek Londra'dan geldi. Londra’da asgari ücret bin 978 pound. Yani Türk parasıyla 85 bin lira. Sorsan, ‘Orada hayat pahalı, maaş da çok.’ Öyle söylüyor Mehmet Bey. Bakın, İstanbul-Londra market araştırması. Araştırmayı yapan kurum, İstanbul Planlama Ajansı (İPA). Londra'da aynı sepet 2 bin 972 TL'ye, İngiltere'deki asgari ücretin yüzde üçüne alınıyor. Türkiye'de aynı sepet 3 bin 297 liraya, asgari ücretin yüzde 19’una alınıyor. Diyor ya ‘Allah dağına göre kar veriyor.’ Adamlarda dağ da yok kar da yok. Mehmet Şimşek'in en iyi bildiği Londra'dan bildiriyoruz. Bundan sonra ekonomi yönetimi ağzını açıp ne söylerse, TÜİK mi, TÜİK'in yemekhanesindeyiz; Londra mı, Londra'nın marketindeyiz. Bunların Türkiye'ye ne yaptığını gösterene kadar sonuna kadar bunlarla mücadele edeceğiz.

“17 bin liraya zam yapılmamasını, ‘Milli menfaatler böyle gerektiriyor’ gibi anlatmaya çalışanlara herkes şunu söylesin; Benim hakkım 80 bin lira asgari ücret”

Türkiye işçi sınıfının, sosyal demokrat partinin esas sorunu budur. Bununla mücadele etmek lazım. Teknoloji artıyor, bilimsel yöntemler bulunuyor, kimyasal indikatörler gelişiyor, işçinin becerisi gelişiyor; verimlilik artıyor. 100’den 450’ye çıkan verimliliğin 350’sini patron cebe indiriyor, bizim evladımız aynı maaşa kanaat getiriyor. Bunu değiştireceğiz. CHP milletvekilleri, iktidarda bunu değiştireceksiniz, bunu değiştirmeye geliyoruz. Eğer Türkiye hükümetleri, işçilere verimlilik artışını maaşlara yansıtsaydı Fransa hükümetleri gibi, bugün asgari ücret 17 bin lira değil, 75-80 bin lira olacaktı. Bugün, 17 bin liraya zam yapılmamasını, ‘Milli menfaatler böyle gerektiriyor’ gibi anlatmaya çalışanlara herkes şunu söylesin: Benim hakkım 80 bin lira asgari ücret. Bu hakkı İngiliz alıyorsa, Fransız alıyorsa, Alman alıyorsa biz de söke söke alacağız evelallah. Londra'daki asgari ücret 296 kilo kıyma alıyormuş, Türkiye'deki asgari ücret 40 lira kıyma alıyor.

“AYM üyelerine söylüyorum: Yürütmeyi durdurma yetkinizi kullanın”

AKP, Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarını hiçe saymaya devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde, torba teklifte komisyonda bir madde ilave ettiler. Madde, toplu sözleşme ikramiyesinden yararlanmak için yüzde 2'lik sendikal baraj getirmişlerdi. AYM de dedi ki ‘Toplu sözleşme ikramiyesinin örgütlenme düzeyiyle ilişkilendirilmesi ve farklılaştırılması eşitlik ilkesine ve örgütlenme özgürlüğüne aykırıdır.’ Yani büyük sendikada örgütlüysen 800 lira alacaksın. Yüzde ikinin altında sendikaya gidersen 300 liraya düşecek. Şimdi gelmişler, yüzde 2'yi yüzde 1 yapmışlar. Ya kötü bir şey söylemek istemiyorum da insanda biraz akıl, fikir, vicdan olur. Buna karşı elbette bunun tekliften çıkarılması için mücadele edeceğiz. Velev ki bunu geçirdiler. AYM üyelerine bir kez daha söylüyorum; siz bir karar veriyorsunuz, bunlar burada ‘uymam’ diyorlar. Ama işlerine geldiğinde bizi kalkan yapanlar, mevcudiyetini size borçlu olanlar sizin kararlarınıza uymuyor. Bir tek şey yapacaksınız, dört yıldır kullanmadığınız bir şey var. Yürütmeyi durdurma. Bakın, bizim başvurularımızda kullanmıyorsunuz. Kendi kararlarınızı korumada, mahkemenin onurunu korumada kullanın. Sizin bir kararınızın arkasından dolanıp, değiştirip önünüze getirince yürütmeyi durdurma kararınızı kullanın. 10 gün içinde durdurun. Vurun enselerine AYM’nin hukuk tokadını. Bakın bakalım, bir daha yapabiliyorlar mı. Bu yetkiyi kullanmadan olmaz.

“Vergi teklifi EYT’lilerin çalışmasının önünde yeni bir engel çıkaracak”

Vergi teklifi var Meclis’te ancak Meclis'te vatandaşın vergi yükünü azaltacak bir madde yok. Teklif, vergi vermeyenden vergi almak üzerine değil; vergi veren garibanı daha çok yolmak üzerine kurulmuş. O yüzden de vergide adalet getirmiyor. Hatta bu teklifi getirenlerin ne işler çevirdiğini, vergiyle nasıl bir ilgisi olduğunu Grup Başkanvekilimiz yarın çok somut kanıtlarıyla gündeme getirecek. Vergi kanunu, EYT'den emekli olanlara yüzde 5 prim istisnasını kaldırıyor. Hani kafaya takmıştı ya Sayın Erdoğan, ‘Emekli olursa çift dikiş olur. Hem emekli maaşı alır hem çalışır’ diyordu. Şimdi onlara verilen yüzde 5'lik istisnayı kaldırarak onların çalıştırılmasının önünde yeni bir engel çıkaracak. Bir yandan bakanlara, bakan yardımcılarına, görevlendirdikleri çeşitli kademelerdeki kamu görevlilerine iki maaş, üç maaş, dört maaş verecekler; bir yandan çalıştırmayın diye önüne engel çıkarmaya çalışıyorlar. Bu yaptıkları işin sonucunda, yılda 13 milyar gelir elde edeceklermiş. Diğer taraftan yüzde 25 olan Kurumlar Vergisi’ni, yap-işlet-devret'le kamu özel işbirliği projesi yapanlar için yüzde 30’a çıkarıyorlar. Onlardan alacağı para 557 milyon. Bakın, beşli çeteden bir alıyor, EYT’liden 26. Ama öbür taraftan bu 44 şirketin 37’si zaten matrah beyan etmemiş. Peki bu vergi ödemeyen, şimdi de ‘557 milyon vergi alacağım’ dediklerinden geçen sene ne kadar vergi affetmiş? 660 milyar. Bu hükümetin bir göz boyama operasyonudur. İş dünyasını zora sokacak enflasyon muhasebesi yıllık olarak uygulanması ve matrah etkisi kaldırılması gerekirken şirketleri batağa sürükleyecek bir haldedir. Mutlaka düzenlenmesi gerekmektedir.

“Vergide adaletle ilgili bir kanun teklifi hazırladık”

Biz, vergide adaletle ilgili bir kanun teklifi hazırladık. Tasarı; gelir vergisi tarife dilimlerinin 5'er puan düşürülmesini, gelir vergisi tarife dilimlerindeki sınırları düşürmelerini öneriyoruz. Asgari ücret vergi istisnasının matrahtan indirim yoluyla yapılmasını öneriyoruz. Brüt ücreti 100 bin lira olan, beyaz yakalı, bugün İstanbul'da bir plazada çalışan, emeği sömürülen bir kişinin maaşının başına gelen, SSK primi, gelir vergisi, damga vergisi uygulanıyor. Gelir vergisi oranı ocak ayında yüzde 15. Kendisine ödenecek maaş, 81 bin liraya düşüyor. Bir sonraki ay, direkt vergi dilimi değişmiş, aldığı para 72 bine düştü. Bir sonraki ay, vergi dilimi yüzde 27’ye çıktı, aldığım para 73 bin liraya düştü. Eylül gelince 65 bin liraya düştü. Aralık ayında 63 bin liraya düştü. O yüzden dilimlerin beşer puan indirilmesini, ilk barajın hazirana, ikinci barajın eylüle kadar idare etmesini, ocak ayından ilan edip mart ayında kışa dönmesine itiraz eden bir kanun teklifi.

“Emeğin vergi yoluyla çalınmasına hep beraber itiraz edeceğiz”

Bütün maaşlıları, bugün Meclis’te grup önerileri bitip gündeme geçilmeden önce, İç Tüzük 37’ye göre, CHP Milletvekilimiz Umut Akdoğan'ın bütün partimiz adına verdiği bu teklifin oylamasına bakmaya davet ediyorum. Burada ‘evet’ oyu verenler, maaşların kuşa çevrilmesine rıza gösterenler olacak. Bizim kanun teklifimizi destekleyenler, maaşların vergi cambazlığı yoluyla erimesine engel olacaklar. Burada sadece bu kanun teklifinin gündeme alınıp, oylanıp kabul edilmesiyle vergide adalette sona gelinmez mücadelede ama önemli bir nefes alınır. Bu konuda CHP grubu, tam kadro Meclis’te olacak. Hep beraber emekçinin yanında olacağız. Emeğin vergi yoluyla çalınmasına hep beraber itiraz edeceğiz.

“Biz milleti yük görmeyiz. Küfeyi taşıyamayanlar, çıkarın. Biz taşıyacağız”

Biz en düşük emekli maaşının bir asgari ücret olmasını söyledik. Tayyip Bey buna dertlenmiş. Demiş ki ‘Bunların sırtında küfe yok.’ Ben küfeyi istiyorum. CHP olarak küfeyi istiyoruz. Millet sana küfeyi verdi. Küfenin içine emekliyi, asgari ücret koyuyorsun, taşıyamıyor, ağır geliyor. Tarım, çay, fındık, üzüm, narenciye, buğday üreticisi beyefendiye ağır geliyor. ‘Milletin efendisi’ denilen çiftçiyi taşıyamıyor, ağır geliyor. Ama ‘47 tane şirketin vergi borcunu silelim’ deyince küfeyi taşıyor. Beyefendiye beşli çeteler, yandaş müteahhitler, holdingler ağır gelmiyor; 10 bin lirayla geçinene ‘Asgari ücret ver’ diyorum, ‘Taşıyamam, ağır geldi’ diyor. Bırak, ben taşıyacağım, ver küfeyi. On bin liralık en düşük emekli maaşını 12 bin 500 yapmış. ‘Çok ağır geldi.’ Emekliyi taşıyamayanlar, asgari ücretliyi küfesine çok görenler iktidar kulisindeler. O yükü taşıyacak olanlar, emeklinin derdinin sırtlanılmasını onurlu vazife bilenler, bugün 17 bin liradan utanıp onu 85 bin lira yapacak olanlar sizlersiniz. Bu yükü taşımaya hazır mısınız? Gidin ve onlara gösterin; hangi yük ağırdır, o yük kime hafif gelir. Biz milleti yük görmeyiz. Küfeyi taşıyamayanlar, çıkarın. Taşıyacak bu aslanlar. Biz taşıyacağız.”